Versus Tiyatro’nun yeni oyunu ‘Lampedusa’
‘Lampedusa’
Versus Tiyatro yeni sezona, Hira Tekindor’un çevirdiği, Kayhan Berkin’in yönettiği, Harold Pinter Ödüllü aktivist İngiliz yazar Anders Lustgarten’in, çağımızın en önemli iki sorununu, göçmenlik ve yoksulluğu konu alan oyunu ‘Lampedusa’ ile giriyor.
İlerici bir Amerikalı akademisyenin oğlu olan Lustgarten, ABD’deki eğitimden sonra, ABD ve İngiltere hapishanelerinde mahkûmlara kuramsal dersler ve drama eğitimleri vermiş. 2007’den bu yana yazdığı bir düzine oyunla, Roboski katliamından Mugabe sonrası Zimbabwe’ye dünyanın tüm haksızlıklarıyla mücadele eden Anders Lustgarten, dört ülkede tutuklanmış bir siyasi eylemci. ‘Lampedusa’da bir yandan belki Roboski veya Zimbabwe’den daha az çarpıcı, ama binlerce göçmenin boğulmasına sebep olan bir o kadar etkileyici bir başka toplu katliama, diğer yandan da dünya ekonomisine yön veren sayılı cazibe merkezlerinden birinde, melez olduğu için dışlanan, hakaret ve tepkilerle karşılaşan yoksul insanların dramına odaklanıyor.
Lampedusa, İtalya’nın en güneyinde, turistik plajlarıyla ünlü, 6500 nüfuslu ufacık bir Akdeniz adası. Tunus’a 150 kilometre uzaklıktaki Lampedusa son yıllarda göçmenlerin Avrupa topraklarına ilk adım attıkları yer. Kuzey Afrika’daki işsizlik, yoksulluk ve kaostan kurtulmak isteyenler adaya sığındıkça, ada nüfusunu katlayan sayıda göçmen, derme çatma çadırlarda yaşam savaşı veriyor; su sıkıntısı, salgın hastalık tehlikesi baş gösteriyor, suç oranları artıyor. İtalya, sığınmacıların cesaretini kırmak amacıyla kurtarma operasyonlarını azaltınca, Lampedusa’ya varmaya çalışırken batan teknelerde hayatını yitiren binlerce ceset ada etrafındaki sularda sürükleniyor. “Hiç kimsenin yapmak istemediği bir işi” üstlenmek zorunda kalan, krizdeki Avrupa’nın kurbanlarından Stefano (Cem Zeynel Kılıç), denizlerin kirlenmesiyle balıkçılığı işini bırakıp, İtalyan Sahil Koruması için göçmen cesedi toplama işine geçen eski bir balıkçı. Stefano, biyokimya diplomalı abisi, aç kalmamak için Londra’da bir lokantada şef olarak çalışmak zorundayken, insanların s.…miş Avrupa’ya göçmek için bu kadar çaba göstermelerini, bu amaçla ölümü bile göze almalarını hiç anlayamamaktadır.
Yarı Çinli Denise (Özlem Öçalmaz), geri ödenemeyen kredileri tahsil etmek için kapı kapı dolaşan yoksul bir borç takip görevlisi. Denise, parası olmayanın yok sayıldığı Londra’da bu nankör işte çalışarak hem öğrenim masraflarını karşılamaya, hem de yardım parasında sorun yaşayan bedensel özürlü annesine destek olmaktadır.
Lustgarten, iki farklı karakterin iç içe geçmiş monologları üzerinden, sadece paranın değil umutların da tükendiği bir Avrupa’da, yıpratıcı bir işin zorluklarını anlatırken, fukaralık ve çaresizlik temalarını birer kavramsal soyutlama olarak değil, somut birer gerçeklik olarak ele alıyor. Cesetleri parmakların arasından kayan yağlı çöp torbalarına benzeten Stefano ölü göçmenleri neredeyse klinik bir kesinlikle tarif ederken, Denise, 58 yaşındaki hasta annesinin yardım parasını kesmek için çalışabilirlik değerlendirilmesine tabi tutulmasının aynı derecede kan dondurucu öyküsünü anlatıyor.
Ancak Lampedusa, bir umutsuzluk destanı değil. Bir Malili tamircinin Stefano’yla arkadaşlığı ya da Denise’in borç içindeki bir Portekizli bekâr anneden dostluk görmesi gibi bireysel insancıl davranışlar her zaman bir umut kapısı olabileceğini gösteriyor.
Kuşağının en iyi çevirmenlerinden Hira Tekindor’un, her sözcüğün hakkını veren başarılı çevirisi, Kayhan Berkin’in sahnelemesiyle müthiş bir seyirliğe dönüşüyor.
Boş sahnede yerde, hem karakterlerin yaşadıkları iki adayı, hem de içinden çıkamadıkları kısır döngüyü simgeleyen iç içe iki halka. İç küçük halka / Lampedusa’nın ortasında bir iskemle. Stefano, iskemleye oturmuş. Dış halka / Britanya’nın içinde ve iki halkanın arasında Denise dolanıyor. Her ikisi de bu kısıtlayıcı mekânlardan hiç çıkmadan, birbirlerini görmeden, dokunmadan, oyunculuğu ve hikâye anlatıcılığını birleştiren biçemde öykülerini seyirciye aktarıyorlar. Devlet Tiyatrolarında çok sayıda oyunda izlediğimiz Cem Zeynel Kılıç ve geçen iki sezonun nefes kesici ‘Elektra’sı Özlem Öçalmaz o kadar iyiler ki, izleyici, soluk soluğa izlediği oyunun nasıl bittiğini anlayamıyor.
Çok iyi sahnelenmiş, oynanmış, çok başarılı bir metin. Sezon boyunca sahnelerde.