ÇÖPLÜĞÜN İNSANI WOYZECK
Salona giriyoruz. Sahne ring şeklinde tasarlanmış ve seyirciler üç açıdan sahneyi görebiliyorlar. Sahnede bir buzdolabı, bir masa, bir alış veriş arabası ve bolca beyaz kutu var… Oyuncular da bu çöplüğü andıran sahnede yerlerindeler. Hepsi kendi ön oyununu oynuyor gibi bir hâlde. Metni bilenler için birkaç oyuncunun hangi rolü oynadığını çözmek hemen mümkün oluyor. Seyirciler koltuklara yerleşince ışıklar kapanıyor ve oyun başlıyor…
Georg Büchner’in yazdığı, Metin Balay’ın süpervizörlük yapıp Kayhan Berkin’in yönettiği VERSUS ekibinin ikinci oyunu olan Woyzeck, bu sezon Talimhane Tiyatrosu’nda seyircisiyle buluştu. Oyunun broşüründe: ekibin “ İnsan nedir?”i sorguladığı, oyun-oyuncu-seyirci kavramlarını muğlaklaştırıp natüralist oyunculuğu gerçeğin özüne ulaşmak için bozduğu bir ‘toplu oyunculuk’ anlayışına sahip olduğunu okuyoruz. VERSUS, oyunun temel meselesini şiddetin nesnesi olan insanların, şiddetin öznesi olması durumunu bir çöplük/kabus soyutlaması içinde ele aldığını da söylüyor.
İnsanın, insan gibi yaşamasına izin verilmeyen bir zihniyetin hâkim olduğu dünyada, Woyzeck; basit bir er, Yüzbaşı’yı tıraş ederek para kazanan ve Doktor’un deneylerinde yer alan alt sınıf oyun kişisidir. Kendisi gibi alt tabakadan olan Marie’ye para götürerek erkekliğini inşa etmeye çalışır. Düzenin elinde oyuncak hâline gelmiş, yorgun, toplumsal baskıyı iliklerinde hisseden, sesler duyan, bir insan. Ya da bir insandan arda kalanların hepsi… İnsan nedir, sorusuna yanıt olabilecek pek çok cevaptan sadece biri. Oyun, karanlık. Sahnelemede de oyunun bu yanı öne çıkıyor. Oyuncular, ellerindeki küçük fenerlerle aydınlatıyorlar sahneyi. Işık kullanımı, ekibin hedeflediği kabus atmosferine hizmet etmiş. Metinde güç ilişkileri ve güç temsilleri var. Bu da kalıplaşmış insan modellerini oluşturuyor. İkili karşıtlık denkleminde ezen ve ezilenler çıkıyor ortaya ilk bakışta. Sahnelemede de norm dışı olanın kabul edilmediği görünür oluyor. Woyzeck’i toplumun çeşitli kesimlerini temsil eden ortamların içinde ya da kişilerin yanında gördükçe nasıl da dışlandığına şahit oluyoruz.
Oyun, toplumsal cinsiyet okumasına da müsait olduğu için; oyundaki kadın ve erkeklerin de davranış biçimleri önem kazanıyor. Sahne yorumu, soyutlama ağırlıklı tercih edilmiş. Bando Çavuşu, Yüzbaşı, Doktor toplumun hiyerarşik düzenin gösteren tipler. Bu sebeple kişiler, temsili oldukları kavramların simgeleri olarak yorumlanmışlar sahnede. Metinde ilim ve ahlâkın parodisi de yapılıyor ve sirk sahnesinde gösteriliyor. Bu sahnede matematikçi at, ilimin yani Doktor’un, general üniformalı maymun da askerliğin, Yüzbaşı’nın parodisini oluşturuyor. Yaratılan bu simgeler de Woyzeck’in yaşadığı dünyanın ve oyunun panoramasını veriyor izleyiciye.
Sahnelemede Woyzeck; alt sınıf bir erkek ve basit bir er olarak, kapitalizme eleştiri alanı sağlayan bir oyun kişisi aynı zamanda. Günümüz insanı da sömürü düzeninin ezici gücü ve hırsı içinde kendi hayatına devam ediyor. Sahnedeki alış veriş arabası ve buzdolabı da bu ezici gücün “insana ne yaptığını” seyirciye göstermek için yerleştirilmiş. Biz de aynı Woyzeck gibi çok çalışıyoruz, yoruluyoruz, bize öğretilen, baskılanan şekilde yaşıyoruz. Yaşamak, bir devinme hâlini alıyor. Sahnelemede bazı oyuncuların kostümleri de buna hizmet ediyor, bilindik markaların amblemlerini görebiliyoruz kıyafetlerinde.
Oyunda bir anti masal da var. Bu, Büyükanne’nin anlattığı ve tüm saygın hayatımızın aslında ne olduğunu özetleyen, acıklı bir masal. “Hayatı anlamlandırma çabasının, içi boşaltılmış bir şey olduğu” şeklinde özetlenebilecek olan bu masal; özellikle Woyzeck, Marie’yi öldürdükten sonra daha da güçleniyor. Şarkı söyleyen fahişenin Pamuk Prensesi’nkini andıran kostümü anti masal metaforunun altını çiziyor.
Metin, toplumsal cinsiyete dair pek çok eleştiri içeriyor. Bunu Marie’nin erkek tanımlamasında, sirkteki saat sahnesinde, Bando Çavuşu ile Marie’nin sözlerinde sık sık duyuyoruz. Örneğin; sirk sahnesende, çadırın içinde “Saati olan var mı” diye soruluyor. Saat, bir statü göstergesi metinde. Marie de heyecanlanıp saate bakmak için öne eğiliyor ve Marie için “Tam bir dişi” deniyor. Medeniyetin, erdemin, ahlak kavramlarının çatıştığı metinde, şiddet kavramı sahnelemede en çok göze çarpan oluyor. Yönetmen, şiddeti oyunun baş kişisi olan Woyzeck’e odaklamayıp Marie ve Yüzbaşı gibi oyun kişilerine bölüştürerek o dünyanın insanlarının gerçekliği olarak kılmış.
Yazarın episodik yazdığı ve bitiremeden öldüğü tahmin edilen oyunu Woyzeck; günümüzde hâla, aynı yazıldığı dönemdeki gibi kaygıları içeren bir dünyanın yansılanması. Sahneleniş yer yer, bu epizodik anlatım içinde fazla kopuk ve hızlı kalabiliyor. Sahnenin tümü, oyunun farklı mekanları olarak sergileniyor. Sahnelerin uzamını hayal etmek, mekanları tamamlamak ise seyirciye bırakılmış. Ring içinde herhangi bir nokta, metindeki belli bir mekân olabiliyor. Oyun kişileri sahne yorumunda simgeler üstüne inşa edilmiş. Şiddete dikkat çekmek ve insan olmayı sorgulamak açısından yorumlanan metin; izleyici yer yer gerilime çekerek oyun kişilerine mesafeli bakmak için alan bırakıyor.
Ezgi Gizem Gülümser